Sol anahtarı ile başlıyordu hepsi.
Keman ve yayın aşkını anlamıyordu onlar.
Biz poyraz çalarken, onlar hep lodosa razı. Bir terslik var dedik bu işte, bıraktık yüreklice.
Olduğu yerde.
'Olması gerekler', 'Öyle lazımlar' büyük bir yalandı, bıraktık.
Yalanlar, insanın kendini kandırmasına yetiyordu belki ama fırtınanın sesi kulaklarında uğuldarken, bir yere kadardı.
Oraya kadar.
Korkularımızın duvarları vardı yıkılıyordu birer birer, sonunda kendimize varıyorduk...
Hayat kendi makamında söylüyordu, biz kendi makamımızda.
Sen duydun, ben duydum.
'Ben sana mecburumlar' vardı bizim yüreğimizde. Limanlar sığınak olmuştu da, geçici sevdalar bize göre değildi ki...
Biliyorduk.
Kıyamet kopuyordu buralarda, oralarda hep hicaz, bizde nihavent...
Onlar kavuşunca aşk sanıyordu, biz vuslata dair şiirler yazıyorduk.
Vuslat gelince aşk gidiverirdi. . .
Söze lüzum görmeyenleri sevdik biz.
Güneşin doğuşunu selamlayanları, telaşsız hayatları, yalnız geceleri, bir de mucizelere gülümseyenleri sevdik.
('KİTAP' adlı projemden alıntıdır. Her hakkı saklıdır © 2007-19 Haziran tarihli yazımdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder