6 Mayıs 2012 Pazar

Sen yaşamana bak!

"Hayat ile ölüm arasında dar bir mesafe vardır" dedi doktorum. Sen yaşamana bak! 

Geçen bu zamanda öyle doktorlar tanıdım ki ömürlerini insan hayatını kurtarmak için geçirmiş, devlet hastanesinde sayısız ameliyat yapmış, sayısız doktor yetiştirmiş ama şimdi yeni çıkan kanunlarla muayenehaneleri olduğu için hastanede ameliyat yapamıyorlar. Öğretim üyesi olarak çalışıyorlar ve ders verebiliyorlar ama hayat kurtaramıyorlar. Kanunen yasak!

Sözün bittiği yer bu olmalı...

25 Nisan 2012 Çarşamba

Işık hep doğudan çıkar yola...

Güneş doğudan gelir hayatımıza...

Evler doğuya baksın isterim hep, sevdiklerim doğudan gelsin.

Ayçiçekleri gibi ışığa baksın bütün yüzler.  

Mevlānā Celāleddīn Muhammed Rūmī doğudan gelir...

Ömer Hayyam doğudan çıkar yola. İbn-i Sina. Firdevsi. Daha niceleri ışık şaçar doğudan.


Gün doğumunu kaç kere seyrettiniz?

Kaç kere sabah gözünüzü açtığınızda aldığınız nefesin farkına vardınız? Kıymetini bildiniz? 

Doğuya bakın, hayat ordan başlar.

'Dünyayı ancak sevgi tutar, hayat yalnız sevginin olduğu yerde bulunur.'

Mahatma Gandhi






20 Nisan 2012 Cuma

İkinci tur kemoterapi tedavim bitti, beklemedeyiz...

İkinci altı aylık kemoterapi tedavim bitti. Şimdilerde Mayıs ayında yapılacak tarama ve görüntüleme sonuçlarını bekliyoruz. Bu tedavinin sonuçlarını tam olarak görmek ve bilmek için Mayıs ayının ilk haftasını beklemekten başka çare yok. 
Beklemek ne kadar da uzun... bu kaçıncı bekleyiş...

Çok sevdiğim bir arkadaşım bana şöyle yazmış;
'Öncelikle senin inancın senin bakış açın ve senin hayata karşı duruşunu kendime örnek alıyorum bu yüzden senin keyfin her zaman ve her daim en yukarılarda olmalı.
Öyle olmalı ki bizde seni gördükçe mutlu olalım hep beraber sevinelim ve senin izlediğin yolda bizde kendimize bir yön bulalım.'
 
Bu aralar biraz keyifsiz olduğumu söylemiştim ona, o da böyle cevap vermiş bana.
 
Bunu yazan arkadaşıma da kısa bir süre önce kanser tanısı koyuldu ve tedavisi yakında başlayacak. 
 
Bizim yollarımız tam da hayatın tekrar başladığı noktada kesişti. Ulaş'çım şimdi bana diyorsun ki 'düştüysek kalkarız!'
Elbette kalkarız, nelerin üstesinden geldik biz, dön bir baksana...   
 

5 Nisan 2012 Perşembe

Ah ben bu hayatı nasıl yapsamda sarıp sarmalasam...

Ne kadar çok hüzün var sokaklarda, 
oysa bahar geldi tüm ışığıyla.
Mimoza kokuyor ada, 
dedemin bana armağanı olan bu ada...
Onun gençliği benim çocukluğum
kokuyor mimozalar arasında.      
Büyük şehirlerde kaybolan ne varsa
sanki buraya saklanmış. 
Mis gibi. 
 
Göz göze, diz dize
Tramvayda, sinemada, meyhanede, 
mabette.
Herkes kendi murdar karanlığına
gömülmüş
Herkes gurbette...der Bedri 
Rahmi Eyüboğlu. 
 
Doğru demiş.  

29 Mart 2012 Perşembe

Kanser ile savaş diye birşey yok, çünkü savaşta kazanmak ya da kaybetmek var...

Kanseri düşman bellemek, illet demek, çaresiz diye nitelendirmek ve ona karşı savaş açmaya yeltenmek yanlışlar listesinin en başında yer alıyor...  

Siz hiç kanser oldunuz mu? Nasıl bu kadar kolay yakıştırmalar yapıyorsunuz? Neden kurtulamıyorsunuz basmakalıp sözlerden?  

Ne uğruna savaşırsanız savaşın, hastalığınızı düşman etmeyin kendinize. Kabul edin ve yola devam edin. İlk karşılaştığımızda karşıma aldım onu, bilemeden, fark edemeden, şaşkınlıktan... Karşı karşıya 0-0 başladık sanki. Yaşadığım travmalardan dolayı yanlış davranmışım ona ... Ruhum sarsıldı sonra dünya sarsıldı sanki.

Ameliyatlarımdan sonra anlamaya başlamıştım. Nasıl buldu bu beni, nerden çıktı da geldi? dedim kendi kendime... Herşey gibi birdenbire oluverdi işte, soru sormaktan vazgeçtim. Bütün bunlar bir gecede olmadı tabii, aylarımı aldı.

Bir gün onu yanıma aldım ve 'birbirimize yanlış yapmayalım' dedim, düşman değiliz biz. O günden bu yana herşey çok daha güzel...

Hisleriniz, karmaşık hatta düğüm haline geldiğinde bir bilene sormaktan korkmayın, o size her zaman en doğru cevabı verecektir tabii dinlemeye cesaretiniz varsa... ruhunuzu dinleyin önce onu sakinleştirin ki bedeniniz huzur bulsun.






27 Mart 2012 Salı

Döndün ya... gerisi yalan!

Uyandın işte ve sözünü tuttun. Aksine hiç inanmadım ki zaten. Ama bu korkmadım demek değil, hem de nasıl korktum ...
Ayıldığında ilk beni aradın. Telefonda sesini duydum ya, nefes alıyordun ve konuşuyordun ya...9 saatlik bir ameliyattan çıktın, o adam gibi yüreğin hepsini kaldırmaya yetti. 
Çok şükür...

21 Mart 2012 Çarşamba

Döneceğim dedin ya...

Şimdi... bir sürü doktor başında ameliyattasın. Gözlerini açar açmaz, bana söz verdiğin şeyi yapmanı bekliyorum sabırla... beklemenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha öğreniyorum seninle...
Seni aylardır, yıllardır tanımama gerek yok, bazen en uzak zannettiklerin en yakının oluyor ya da çoğunlukla  tam tersi. Biz uzakken yakın olanlardanız.
'Hayat'a baktığın pencerede buldum ben seni. Aynı pencerede karşılaştık aslını istersen. Ameliyata girmeden önce konuştuğumuzda nasıl da güzel gülüyordun, sesin başucumda duruyor sanki. 
Öyle güzel bir yolun başındayız ki Ulaş...  Hadi uyan artık...




10 Mart 2012 Cumartesi

Usta gibi yaşamak için önce çırak olacaksın...

Ustaya başarısının sırrını sormuşlar.
İki kelime demiş:

-Doğru kararlar.

Hepimizden farklı olarak,sürekli doğru
kararları nasıl alabildiğini sormuşlar.
Tek kelime demiş:

-Tecrübe.

İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?
Usta deriiinn bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:

-Yanlış kararlar!

1 Mart 2012 Perşembe

Hayatın durakları vardır ve bekleme yapmayı sevmez...

Evet, bekleme yapmayı sevmez. Tüm hızıyla giderken hayat, bizi de sürükler yanında... 

Pek anlamazsın nereye doğru gittiğini, bir bakmışsın aşk... bir bakmışsın ölüm... ya da yeniden doğuş!(*Aslında hepsi aynıdır da bence!)

Kanser olduğumu öğrendiğimde ne yaptığımı, ne hissettiğimi hatırlamıyorum. Sadece çok soğuk bir yılbaşı ertesi olduğunu hatırlıyorum. 
O zamandan bugüne sevdiğim, kızdığım, anlamadığım, hayal ettiğim, istediğim, pişman olduğum, sevindiğim, üzüldüğüm o kadar çok şey oldu ki, 'hayat' kaldığı yerden devam ediyordu sadece ben biraz aheste çekiyordum kürekleri.

Daha önce durmadığınız duraklarda indiğiniz zaman nerede olduğunuzu veya nereye gittiğinizi bilemezsiniz ya onun gibi bir şey bu da... keşfetmek ve yaşanacaklara şahit olmak için zaman gerekir. 

'Yaşama arzusu' diye bir şey var mesela, yaşarken -herşey su gibi akar görünürken- pek te kimsenin fark etmediği,fark edemediği. Yeniden doğmak var, sımsıkı tutmak var içindeki kökleri, adamakıllı sıfıra çekmek var hayallerini. Aşk var dostunun gözlerinde, 'aşk'ın bir masal olmadığını anlamak var... 

Keşfetmeye değer bir çok durak ve şahidi olunacak bir çok aşk var! 

   
     

27 Şubat 2012 Pazartesi

Sevdiğim bir doktordan; kanser ve stres üzerine kısa bir not...

Hastalıkları tek bir nedene bağlamak doğru değildir. Buna karşılık stresin pek çok hastalığa neden olabileceğini biliyoruz. Çalışmalar, iş yeri veya evdeki kronik-bitmeyen-içinizi sıkıntı dolduran stresli yaşamın kansere neden olabileceğini gösteriyor. Bazı doktorlar, sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmaz şartının ruh ve akıl sağlığı olduğuna inanırlar. Doğrusu ben de aynı fikirdeyim, asgari bir iç huzuru yakalayamayan kişilerde kanserden şeker hastalığına, yüksek tansiyondan egzemaya kadar çeşitli hastalıklar ortaya çıktığını görüyoruz.   
Kanser, stres arasındaki ilişki yeni bir bilgi değildir. Bundan 102 yıl önce Donald Yance yazdığı kitabında stresi bir numaralı kanser nedeni olarak göstermiş, daha sonra yapılan yüzlerce çalışma bu bulguyu teyid etmiştir.   
Stres sırasında salgılanan hormonların (norepinefrin) kanser hücrelerinin büyümesini uyardığı aynı zamanda tümör hücreleri etrafındaki dokunun direncini düşürerek kanser hücrelerinin yayılmasını kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Tümör hücrelerinin yayılması “metastaz” adını verdiğimiz yayılmaya neden olmaktadır. Bu yüzden stres hem kanserin ilk ortaya çıkışında hem de yayılmasında etkilidir. 
          
Allah kimsenin başına vermesin, bir yakınını kaybetmek insanları ellerinde olmadan stresli bir hayata itebilir. Bunun dışında maddi bir kaybı kendisine dert edip, on yıl önce batan işi nedeniyle satmak zorunda kaldığı evini, dükkânını unutumayan, bu yüzden hayatı kendine zindan edenlerle de karşılaştım. 
Sağlığın en büyük servet olduğunu hiçbir zaman unutmamak lazım... Gelecekte kazanılacak parayı düşünerek stresli ve riskli bir işte çalışanların kanser/stres ilişkisini akıllarında tutmaları, stresten uzaklaşmak için ellerinden geleni yapmaları iyi olur.    

23 Şubat 2012 Perşembe

PORTIA NELSON - Kanser ile mücadelesinde yazdığı kitaptan bir alıntıdır...


I. Bir sokakta yürüdüm.
Yolda derin bir çukur vardı.
İçine düştüm.
Kayboldum.....Ümitsizim;
Bu benim hatam değildi.
Buradan çıkmak asırlar aldı.

II. Aynı sokakta yürüdüm.
Yolda derin bir çukur vardı.
Görmediğimi farz ettim.
Tekrar içine düştüm.
İnanamadım, yine aynı yerde olduğuma;
fakat bu benim hatam değildi.
Buradan kurtulmak tekrar yıllarımı aldı.

III. Aynı sokakta yine yürüdüm.
Yolda derin bir çukur vardı.
Onun orada olduğunu gördüm.
tekrar düştüm.... Bu bir alışkanlık.
Gözlerim açıktı.
Nerede olduğumu biliyordum.
Bu benim hatamdı.
Derhal oradan çıktım.

IV. Aynı sokakta yine yürüdüm.
Yolda derin bir çukur vardı.
Kenarından geçtim.

V. Başka bir sokakta yürüdüm

Portia Nelson

17 Şubat 2012 Cuma

Kanser ve ben

Tanışalı 1 yıl + 2 ay olmak üzere iken yazıyorum bunları... 
Uzun bir yolculukmuş bu... 

Hani bazen yola çıkarken tam teçhizatımızla hazırızdır, nereye kaçta varacağımız, nerde duracağımız, nerde kalacağımız, kaç gün geçireceğimiz bellidir. Hatta tüm hava koşullarına göre giysilerimiz bavulumuzda durur ve bir çoğunu kullanmadan dönüş yoluna geçeriz. Her defasında da ne kadar fazla eşya aldığımızdan şikayet eder dururuz.

Kanser ile çıkılan yol, daha önce çıktığınız hiç bir yola benzemez. Hiç bir zaman hazırlıklı değilsinizdir. Bazen sizle dalga geçer gibi alır başını gider... kalakalırsınız!

Gidilen onca yol, onca ameliyat, ilaç, tedavi, kemoterapi, tomografi, emar, kan sayımı, bekleyiş, endişeden sonra hala yollardayız... Varacağımız yer bir gül bahçesi olacak biliyorum ama yol biraz dikenli.

Bu yolda tek bir şeyi hiç yapmadım; umudumu ve hayata duyduğum aşkı hiç kaybetmedim... moralimin bozulduğu anlar oldu tabii ama öyle bir yerinden tuttum ki hayatı ayağa kalkıp 'hadi! dedim kendi kendime, 'en güzel günler henüz yaşamadıklarımız ve sana söylemek istediğim en güzel söz henüz söylememiş olduğum söz.' 

Beyninizi ve yüreğinizi ne kadar sağlam ve aydınlık tutarsanız o kadar güçlü olursunuz unutmayın. 

Nazım'a ve Ekin'ime sevgiyle...

6 Şubat 2012 Pazartesi

Kanser tedavisinde spor yapmanın ve haraketli bir yaşam sürmenin önemi

Haraket ve moral... 
Vücudumuzun güçlü ve dirençli olmasını sağlayan en önemli etkenlerden... Her ikisi de bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudumuzun kanser dahil birçok hastalığa karşı savunmasında önemli birer silah.  Araştırmalar, stres ve depresyonunun kanser riskini artırdığını da ortaya koyuyor. 

Oksijenin kullanıldığı, yağların yakıldığı aerobik gibi egzersizler yararlı. Tüm kasları çalıştıran egzersizler gerekli, bunun en pratiği yürüyüş. Her gün ya da en azından haftada 3 gün, 30 ile 45 dakika arasında yapılmalı. Koşu, tenis, bisiklet, yüzme gibi sporlar da çok yararlı.
     
Araştırmaların psikolojik durumda bozulmalar, depresyon, sürekli gerginlik, üzüntü, kayıplar, stresler, çaresiz kalınan durumların, beyin ve beden işlevlerini olumsuz etkilediğini ortaya koyduğunu biliyoruz. Tüm bunlar bağışıklık sistemini zayıflatıyor ve dengesini bozuyor.

Yürüyün ve haraketli bir yaşamı tercih edin. 
Günde 30 dakika ile 45 dakika yaptığınız yürüyüşün sayılamayacak kadar çok faydası var. Herşeyden önemlisi bağışıklık sistemini dolayısıyla vücudun mücadele gücünü artırıyor.

Güç bulmak ve hormonların dengelenmesi için harakete ihtiyacımız var. Yürümek, moralimizi yükseltiyor çünkü beynimizdeki serotonin (mutluluk hormonu)seviyesini yükseltiyor.  
İyi yürüyüşler:)

31 Ocak 2012 Salı

Kanser ve tedavisinde oksijenin rolü

Biliyorsunuz kanser hücrelerinin en büyük düşmanı oksijen.

Kanserli hücrelerin oluşumunda oksijensiz ya da oksijenden fakir ortamın rolü büyüktür. Diğer yandan kanser hücreleri oksijen olmadan da yaşayabilmektedir.


Nobel ödüllü bilim adamı, Dr. Otto Warburg deney tüpüne embriyo hücrelerini yerleştirip onları oksijensiz ortamda yaşamaya zorladığında, bu masum hücrelerin kanser hücresi özelliğini kazandıklarını göstermiştir. Bu  " Normal hücrelerin sadece tek bir değişkeni değiştirmekle kanserli hücrelere dönüşebileceği anlamına gelmektedir". Normal hücreler oksijensiz kaldıkça enerjilerini oksijensiz solunum ile elde etmeye başlarlar, bu da yüksek oranda glikoz kullanmaları ve sonucunda da ürettikleri laktik asit miktarının artması anlamına gelir. Bu ise çevrelerindeki diğer hücrelerin beslenmesini bozmaktadır. Kanser hücreleri diğer sağlıklı hücrelerin aleyhine gelişmektedir.


Bütün bunların yanında vücudumuzda sürekli olarak normal fonksiyonlarının dışına çıkan ve tehlike yaratan hücreler ile bunları etkisiz hale getiren savunma sistemi hücreleri arasında bir mücadele yaşanmaktadır. Normal şartlarda savunma sistemimiz, bu değişime uğrayan hücreleri sessiz bir şekilde etkisiz hale getirmektedir. Ancak savunma sistemimiz bir şekilde zayıflayıp, bu işlevini yerine getiremediğinde, bu anormal hücreler kontrolsüz bir şekilde çoğalmaya başlamakta ve sonuçta yaşamımızı tehdit eden tümörleri oluşturmaktadırlar.


Oksijenden zengin ortam oluşunca kanser hücreleri üreme yeteneklerini yitirirken, diğer hücreler yaşamlarını daha sağlıklı bir şekilde sürdürmektedir.


Oksijen azlığı kanserli hücrelerin yayılımını kolaylaştırmaktadır. Oksijen azlığında agresifleşen kanser hücreleri yayılmaya başlar.
 
http://www.ozonterapist.com/kanser-ve-ozon adresinden alıntıdır.


Oksijen ile yok edeceğiz kanseri...

Oksijen oranı yüksek olan yerler bulun ve  
ara sıra da olsa bir kaç gününüzü oralarda geçirin. 

Ülkemizde Kaz dağları (Edremit Körfezi)ve Datça bu konuda en bilinen yerler...    

28 Ocak 2012 Cumartesi

Yeni hayatıma doğru pupa yelken 7 - En uzak en yakın

Öyle keyfimiz yerinde, sağlığımız yerinde, işimiz gücümüz yerindeyken kendimizi küçük dünyalarımızın içine hapsedip gerçek ile pek te ilgilenmiyoruz. 
Elimizde, aklımızda ne varsa onunla yetiniyoruz.

Gerçek düşündürür çünkü, acıtır, gözünden yaş getirir insanın.

Dar çerçevelere koyuyoruz en sevdiğimiz fotoğrafları. Daraldıkça daralıyor dünyamız. Bilgisayarların başına geçip, (sosyalleştiğimizi) zannederek geniş ağlardan dünyaya açılıyoruz!  Ne kadar da çok aldatıyoruz kendimizi... 

Gerçek, en yakının en uzak oluvermesidir  aniden sen hastalanınca veya en uzak olanın başucunda oturup sana cesaret verip, iki kelimelik cümlelerle seni sarmalamasıdır.

Gerçek, doktorun hastasını yaşatma çabasıdır.
Gerçek, tanımadığn insanlar için iyi bir şeyler yapmaktır.  

Gerçek, en çok kendini aldatmaktır...
Gerçek, önce düşmek sonra kalkmayı öğrenmektir.

Gerçek, yeni hayatına doğru pupa yelken ilerlerken, eskiye ait hayalinde kalan insanları, yerleri, tadları, özlediklerini ve başka bir çok şeyi artık sevmemektir.

En uzaklar en yakın olduğunda,yenilik başlamış demektir.     






20 Ocak 2012 Cuma

Bağışıklık sistemimiz ne kadar güçlü ise bizde o kadar güçlüyüz - Kansere karşı karanlıkta uyuyun

Aşağıda okuyacağınız yazı 12 Mart 2005 tarihli Sabah gazetesi arşivinden alınmıştır.

Doktor Tevfik Dorak İngiltere'nin Newcastle Üniversitesi'nde kanser araştırmaları yapan bir Türk doktoru. Dorak'ın dünya tıp literatürüne geçmiş çarpıcı bulguları var. Bunlardan biri, karanlıkla kanser arasındaki ilişki.

KANSERE EN İYİ SİLAH, GECE SALGILADIĞIMIZ MELATONİN Dorak vücudun, hücre yenileyici ve bağışıklık sistemi düzenleyici melatonin hormonunu gece yani karanlıkta salgıladığını hatırlatıp uyarıyor: Karanlık ortamda uzun ve düzenli uyku bu salgıyı ve kansere bağışıklığı artırıyor.

KANIT: GÖRME ÖZÜRLÜLERDE KANSERLİ ORANI ÇOK DÜŞÜK Ünlü araştırmacı bu bulgunun kanıtı olarak da doğuştan görme özürlülerin kansere yakalanma ihtimalinin diğerlerine göre çok düşük olmasını gösteriyor. Önerisi şu: Uyurken bütün ışıkları söndürün, yapamıyorsanız uyku maskesi kullanın.



Kanser üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan ve İngiltere Newcastle Üniversitesi'nde görevli doktor Tevfik Dorak, geceleri karanlıkta uyumanın kansere karşı koruyucu etkisi olduğunu iddia ediyor. Geceleri vücudumuzun salgıladığı melatonin hormonunun kansere karşı koruyucu özellikleri olduğunu belirten Dorak konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Kanseri önlemek için neden karanlıkta uyunması gerektiğini savunuyorsunuz?
Amerikalı Profesör Richard Stevens yıllar önce bir hipotez öne sürüyor ve bunu yayınlıyor. Tabii henüz deneysel ve gözlemsel verilerle desteklenmediği için kimse dikkate almıyor ancak bugün onun araştırmalarını bizim elde ettiğimiz bilimsel verilerin bir çoğu da doğruluyor. 500 yıl öncesine kadar güneş battığında hava kararır ve insanlar yatar uyurdu. Şimdi ise elektrik sayesinde bütün gece her yer ışıl ışıl ve hatta bazılarımız ışık açık uyuyoruz. Bu durum melatonin yetersizliğine yol açıyor. Modern dünyada her türlü tanı ve tedavi imkanları mevcut olmasına rağmen kanserde azalma olmuyor. Melatonin de bu konuda suçlanan faktörlerden. Körlerde kanser sıklığının az olması bu hipotezi doğrulayan unsurlardan biri. Tabii bunun tek nedeni menatonin değil ama destekleyici bir bulgu olarak alınabilir. Takip eden çalışmalarda bu sefer düzenli olarak geceleri çalışmak zorunda olan hemşire gibi meslek gruplarına bakılıyor ve düzenli olarak gece çalışan hemşirelerde meme kanserinin arttığı tespit ediliyor.

Melatonin hormonu kansere karşı koruyucu mu?
Melatonin beyinde yalnızca geceleri ve karanlıkta salgılanan bir hormon. Vücudun ayarı ile ilgili iş yapıyor. Yapılan çalışmalar melatoninin gerçekten kanseri önleyici etkileri ve hücresel hasarın onarımında çok önemli rolü olduğunu, ayrıca bağışıklık sistemini destekleyici etkileri de olduğunu gösteriyor. Yapılan hayvan deneyleri de melatoninin kanser ile direk ilişkisi olduğunu gösteriyor. Ayrıcakörlerin daha az kansere yakalanması da bunun bir göstergesi olarak ortaya çıkıyor.

'GECE KARANLIKTA UYUYUN'
Vücudun savunma mekanizmasını güçlendirmek için neler yapmalıyız?
Vücudumuzun yeteri kadar kendini koruma mekanizması var. Önemli olan bu mekanizmaların çalışmasına engel olmadan bu mekanizmaları destekleyici davranış biçimlerini geliştirmek. Örneğin düzenli olarak geceleri vakitli yatıp uyumamız vücudun kendini onarması için yapabileceğimiz en güzel hareket. Akşamları çok geç kalmadan tam karanlıkta yatıp uyursak vücudumuza en yararlı işlemi yapmış oluruz. Eskilerin dediği gibi erken yatıp erken kalkmak dışardan melatonin almaya veya antioksidan almaya gerek bırakmayacak bir durum. Bu tür savunma mekanizmalarına demir gibi maddelerle zarar vermemek ve melatonin salgısını azaltacak davranışlardan (ışık açık yatmak, televizyon karşısında uyumamak gibi) kaçınmak, akla gelen bazı basit tedbirler. Geceleri uyurken hiçbir şekilde yattığınız odada ışık bulunmaması gerekir.

Melatonin ilaç olarak alınırsa kanserden korur mu?
Melatonin özellikle Amerika'da ilaç olarak bulunan ve de en çok 'jetlag' için kullanılan bir madde. Bilinçsiz ve düzensiz kullanımı hiç bir şekilde tavsiye edilmiyor. Nedeni sadece geceleri yükselen bir hormon olması nedeniyle yüksek olmaması gereken gündüz saatlerinde kan düzeylerini yükseltecek şekilde ilaç alımının yarar yerine zarar vermesi. Yararı olan bir şeyi fazla almak zarar yaratabileceği için kaçınılması ama doğal yollarla vücudun kendi salgısını artıracak davranış kalıplarına geçilmesi daha uygun.

Hangi gıdalardan melatonin alabiliriz? Gıdalardan vişne, lahana ve badem fındık türü besinler melatoninden zengin. Ayrıca papatya çayı ve John's Wort diye bilinen bitkisel ürünler de melatoninden zengin. Bu tür gıdaların aksam saatlerinde alınması, gündüz alınmasından daha uygun olabilir.
Bağışıklık sistemi ile ilgili diğer yazıları okumak isterseniz;

http://hergunbirhediye.blogspot.com/2011/09/bagsklk-sistemimizi-nasl-guclendiririz.html

http://hergunbirhediye.blogspot.com/2011/08/duygularnz-saklamayn-icinizi-tks-tks.html




18 Ocak 2012 Çarşamba

Hararet bastı yüreğime - seni artık özlemiyorum

Demlenmek mi bu? 

Hüzün, hüsran çöker içinin -en- yerine. 
Hüzün ve hüsran ayrıdır aslında, benzemez de birbirine, ama yolları kesişir durur nedense.

Demlendim ben ortak, tıkır tıkır kaynıyor su, hararet bastı yüreğime. 

Kırılmış dalları vardır ağacın, aç kalmış duyguları insanların, korkuları vardır demedikleri, diyemedikleri, sevdaları hayalleri vardır hüzünlerin, iç geçirdikleri. 

Hüsran nedendir? Aşk mıdır ırak olan? veya gemiler su mu alır her defasında? 
Yalan bunun neresinde dersin?

Ömür boyu hapse mahkum mudur hüzün içimizde? Yakışmaz mıydı aşk bize? 

Eski bildiğin rüzgarların tadı damağımda, dolanır mı durmadan bu yürek? ne yapsam olmuyor be ortak.... zaptedilmeyen uğultu kafamda, kıyasıya dövüşüyor hislerim, iblislerin eseri mi bu olanlar, endişeler vuruyor poyrazlarıma, esiyor da esiyor...

Yangınlar olsun diyorum, su yolunu bulur, er ya da geç. Söner, diner bu telaş, bu koşturma.

Hayat tekrarları sever, ben sevmiyorum.

'KİTAP' adlı projemden alınmıştır.Her hakkı saklıdır © 25.07.2007 tarihli yazımdır.

17 Ocak 2012 Salı

Lösev için

Tedavi için hastaneye gittiğim günlerde Lösemi tedavisi olan o kadar çok çocuk ile tanışıyorum ki, onlar sadece benim yolumun kesiştiği bir kaç küçük insan... Bu ülkede tahmin edemeyeceğiniz kadar çok çocuğu tedavi etmeyi ve yaşamak için verilen mücadelesinde yanında olmayı Lösev bir görev biliyor... Memleketimde iyi insanların yaptığı iyi işler var ancak bunu görebilmek ve bilebilmek için hayata biraz daha büyük pencerelerden bakmak gerekiyor, kendi dünyamızın içinde değil de dışarda ki dünyada neler olup bittiğini anlayabilmek için... Ben onların annesi olacak yaştayım ve aynı zor günlerden geçtiğimizi kanser beni yere çarptığında  anladım. Onlar için tekrar 2.el giysi ve oyuncak toplamaya başladım. Giysilerin ve oyuncakların yıpranmamış ve temizlenmiş olması gerekiyor. Eğer ilgilenirseniz bana e-posta yoluyla ulaşabilirsiniz.

13 Ocak 2012 Cuma

Neler oluyor yollarda? Ben artık seni sevmiyorum.

Yola çıkarsın. 
Otobüsün buğulu camlarından hayat düşer yanına. 
Yenilmişsindir belki bir sokak kavgasında, ya da bir ağız dalaşında. 
Sessiz ama kalabalıktır yollar. Sürü ile yola çıkar insan. Özlem, söylenmemiş sözler, hüzün, aşk, yorgun bakan gözler, sesi derinden gelen bir şarkı, beklentiler, son gülüşler, mecburiyetler, vedalar, çevrilmiş sayfalar, yapılamamışlar listesi ile doludur çıkını.

Yalnız kaldı mı sırasını beklemeden çıkar oradan; özlem. 
Hep birşeyleri özleriz, hep özlenenin yerine birşeyler koyarız... avuturuz kendimizi, yüksek topuklu ayakkabılarımızı dolap köşelerinde sakladığımız gibi ağzı düğümlenmiş torbalarda saklarız özlediğimizi... Ağrıtır,acıtır ama yine de özleriz.

Söylenmemiş bütün sözlerdedir hüzün. Aşk kokar, yorgun bakar bize, usul usul çalar şarkılar içimizde, dilimiz hep sus pus. Gün geceye mecburdur, demlenmiş sevgiler vedalarını getirirler arkalarından mecburen. Çevrilmemiş bütün sayfalar da yoldaştır yanımızda.. Birdenbire alevlenir o sayfalar, yakar yıkar yeniden. 
Satırlar mühürlenmemiş zarflardan akar, tam da sol yanımıza oturur. 
Kapanmamış dosyalar kabarıktır, tozlu raflarda yer almadan önce öç alırlar bizden.

Siyah beyaz bir film oynar aklımızda, tarihsiz ve mevsimsiz. 
Başrol hep başkasınındır bu filmde. Alkışlanacak bir son yoktur ama hayat yine bilir yapacağını ve biletini yanımızda ki koltuğa keser.

Yollar ıssızdır, uzundur en kısası bile. 
Yol yoldur. Nereye varacağını kestiremeyeceğin herşey yolun içindedir. Otobüsün tekeri döndükçe, su döner, hava döner, toprak döner, için döner... yüreğinde ki virajları son vitesle dönersin, tepetaklak.

Haneler ışıklıdır yol kenarlarında, gideceğin yeri değil de dönebilme ihtimalinin olduğu yeri seversin. 
Tenekeler çiçeklerle doludur kapı önlerinde, kerpiç evler dizilmiştir yamaçlara, gözünü dikersin uzaklara ve hep kendi evini özlersin.


Dinlenme tesislerinde mola verdiğinde kaptan, tam gaz yola devam edersin. Sabaha karşı başına üşüşür tekmil anılar, arkanı dönmeye korkarsın.


('KİTAP' adlı projemden alıntıdır.Her hakkı saklıdır © Sonbahar 2010 tarihli yazımdır.)


5 Ocak 2012 Perşembe

    Bağışıklık Sisteminin  Antitümör Etkisi
    
İnsan vücudunda tümöre karşı çeşitli savunma  mekanizmaları vardır, bunların başında immün sistem denen bağışıklık sistemi gelir. Bağışıklık sistemimizde tümörle mücadele eden 3 ana hücre mevcuttur;  
  • sitotoksik T lenfositler,  
  • Natural Killer (doğal öldürücü) hücreler 
  • makrofajlar (çöpçü hücreler). 


1-SİTOTOKSİK T LENFOSİTLER
Lenfositler bağışıklık sisteminin ana hücreleri olan akyuvarlardandır, B ve T tipi olarak ikiye ayrılırlar. ‘Sitotoksik’ terimi, kelime anlamıyla ‘hücre üzerindeki toksik etki’ demektir ki bu hücre bazen insan hücresi, bazen bakteri-virüs-mantar gibi mikrobik hücre, bazen ise tümör hücresidir.   Bu sitotoksik etki birçok kemoterapi ilacının da ortak etki mekanizmasıdır, yani bağışıklık sistemimizde kemoterapotik ajanlarla aynı etkiyi gösteren hücreler, sitotoksik T lenfositler mevcuttur. Hergün çeşitli dış etkenlerle vücudumuzda çeşitli kanser hücreleri oluşabilmektedir ve bizim haberimiz bile olmadan ‘sitotoksik T lenfositlerimiz’ bunlarla mücadele etmektedir.

2-DOĞAL ÖLDÜRÜCÜ (NATÜREL KİLLER)HÜCRELER
Doğal öldürücü hücreler adı verilen NK hücreleri, savunma sistemimizin, tümör hücrelerini önceden duyarlanmaya gerek duymadan direkt öldürebilen tek bireyleridir. T hücrelerinin immünolojik olarak algılayamadığı birçok insan tümör hücresini, IL-2 adı verilen bir aracı molekül ile uyarıldığında, algılar ve öldürürler. Doğal öldürücü hücreler, IL-2 ile aktive edilirler ve doğada vücudumuzdaki IL-2 seviyesini artırdığı saptanan pek çok madde vardır. Kekik, lavanta, limon kabuğu, meyan kökü, jujube meyvesi, bunlardan yalnızca birkaçı… Dikkat edilmesi gereken unsur, tümör destek tedavisinde bu maddelerin direkt çay şeklinde alımının doz açısından yetersiz geleceğidir, konsantre formlarının dozlarının hastanın yaşına ve o andaki muayene bulgularına göre dikkatle bir uzman tarafından ayarlanması gerekir.Doğal öldürücü hücreler olan NK hücreleri vücudun kanserle mücadelesinde ilk basamaktır, çünkü önceden duyarlanmaya gerek duymaz.

3-MAKROFAJLAR
 Makrofajlar, bağışıklık sisteminin  ‘çöpçü hücreleri’ olarak bilinirler, ‘fagositoz’ diye adlandırılan içine alıp yoketme yöntemi ile yabancı maddeleri vücuttan uzaklaştırırlar. Deneysel olarak, aktive olmuş makrofajlar, tümör hücrelerine karşı sitotoksik etki gösterirler. Üstelik sitotoksik T hücreler ve NK hücreleri ile de işbirliği halinde çalışırlar. Bu T hücreler ve NK hücreleri aktive olunca birtakım maddeler salarlar  (interferon gama gibi) ve bu maddeler de makrofajları aktive eder.



http://www.herbalistatabay.com/immun.htm sitesinden alıntıdır.